Saklambaçın Eski Ismi Nedir ?

Elifnur

Global Mod
Global Mod
“Saklambaçın eski ismi neydi?” sorusuyla kavgaya giriyorum, var mısınız?

Çocukluğunu sokağın tozuna borçlu olan herkes gibi ben de bu başlığı açarken net bir cevap beklemiyorum; tam tersine, tek bir “doğru” isim dayatmasına içimden itiraz yükseliyor. “Saklambaç” dediğimiz şeyin tek bir eski adı varmış gibi davranmak, mahalle kültürünü tek tip bir müze vitrininin içine kapatmak değil mi? Gelin, romantik ezberi bir kenara koyup taşın altına elimizi sokalım. Tartışmak istiyorum; çünkü hafızamız, gurur duyduğumuz kadar güvenilir değil.

Tek ve değişmez bir “eski ad” var mı gerçekten?

Bu sorunun zayıf noktası net: “eski ad” kavramı sanki bütün coğrafyada, bütün kuşaklarda aynıymış gibi kurgulanıyor. Oysa sokak oyunları mahallîdir; semte, sokağa, apartman boşluğuna, hatta o gün kapı önündeki komşu teyzeye göre şekillenir. Bir yer “saklambaç” derken başka bir yer “saklambac” diye telaffuz etmiş olabilir; kimi yerde “saklanbaç” kulağa yerleşir, bir başka yerde çocukların ağzında “saklanboç”a döner. Bu çeşitlilik bir yozlaşma değil, tam tersine oyunun canlı olduğunun kanıtı. Peki biz neden tek bir “kadim isim” arıyoruz? Çünkü bugünün internet düzeni; hızlı, tek cevabı seven, kutucukları doldurup rahatlayan bir akla hitap ediyor. Ama sokağın mantığı kategorizasyona direnir.

Körebe mi, sobe mi, ebe mi: Kavramları neden karıştırıyoruz?

Bir başka zayıf halka: “saklambaç” ile “körebe”yi tarihsel olarak birbirine yapıştırma alışkanlığı. Kör göz bağıyla oynanan “körebe” bambaşka bir mekaniğe sahipken, “saklambaç”ta mesele saklanmak–bulmak ikilemi. Benzer şekilde “sobe” ya da “soba” diye bağırdığımız an, oyunun adı değil, hamlenin ilanıdır: “Seni yakaladım.” Bugün pek çok kişi “eski ismi sobe’ydi” diyerek anekdotunu mutlaklaştırıyor. Anekdot kıymetli; ama kültür söz konusu olduğunda tekil anıların genel hükme dönüşmesi bizi yanıltır. Forumda “çocukken oyunun adına ‘Sobe’ derdik” diyen olacak—harika, o veriyi kaydedelim—ama bunu tüm ülkenin standardı gibi sunmayalım.

Dil, telaffuz ve sokak pratiği: Neden veri toplamak zorundayız?

Sözlü kültürün yazılı kaynak gibi tekilleşmesini beklemek bir tür anakronizm. Dildeki varyantları, mahalle arası kuralları, “ebe” saymanın ritmini (1,2,3 diye mi sayılır, “elma, armut, kaysı” diye mi tempolanır?) yazıya aktarmadıkça, “eski ad” tartışması havada kalır. Üstelik hatırlama ekonomisinde nostalji seçicidir: Anılarımızdaki eğlenceli anlar parlarken, sıkıcı detaylar (örneğin o günkü kurala itirazlar, oyunun yarıda kesildiği kavgalar) sönükleşir. Bu yüzden “bence adı X’ti” demek, bir veri; “her yerde adı X’ti” demekse, iddia.

Cinsiyet merceğinden bir okuma: Strateji mi, empati mi?

Tartışmanın kritik ayağı şu: Sokak oyunlarında erkeklerin daha stratejik ve problem çözme odaklı, kadınların ise empatik ve insan odaklı yaklaştığı iddiası. Bu şablonun cazibesi var ama tuzağı da büyük. Gözlem ne söylüyor? Çoğu sokakta erkek çocukların “harita çıkarma” eğilimi—sığınak noktalarını, kör alanları, kaçış rotalarını hesaplama—daha görünür olabilir. Bu, risk alma ve alan hakimiyeti üzerinden oyunu akıl oyununa çevirir. Buna karşılık kız çocukların oyunu “ilişkisel adalet” üzerinden kurması—sıra adil dağıldı mı, ebe çok zorlanıyor mu, yeni gelen dışlanıyor mu—oyunun sürdürülebilirliğini garanti eder. Ama dikkat: Bunlar doğa yasası değil; toplumsal öğrenmenin ve o sokağın güç dengelerinin ürünüdür.

Örneğin erkeklerin baskın olduğu gruplarda “count meta” (sayma hızı, kaçtan başlanacağı, göz kapamaya mesafe) üzerine pazarlıklar, köşeleri kapma taktikleri, “falso koşu” gibi blöfler artar. Kızların görünür olduğu gruplarda ise “görüş birliği” hızlanır, “sobe” anındaki itirazlar hızlı uzlaşmayla çözülür, yeni katılanın kuralları kavraması için mikro koçluk yapılır. İki yaklaşım da oyunu zenginleştirir: Strateji oyunu derinleştirir, empati oyunu sürdürülebilir kılar. En iyi saklambaç, bu iki eğilimin dengelendiği sahada oynanır. “Erkek aklı–kız kalbi” gibi klişelere sığınmadan, somut davranış kalıplarını tartışalım: Kimler istasyon kurar? Kimler devriye gezer gibi köşe tutar? Kimler ebelik yükünü rotasyona sokar? Cevaplar cinsiyetten çok kültürel mikro iklimi ifşa eder.

Tartışmalı noktalar: Neyi yanlış hatırlıyoruz, neyi abartıyoruz?

— Ad/fiil karışması: “Sobe”nin ad değil eylem olması çoğu kez atlanıyor.

— Oyunların melezleşmesi: “Körebe”, “yakartop”, “mendil kapmaca” kurallarının saklambaçla harmanlandığı ara formlar hafızada “tek oyun” sanılıyor.

— Bölgesel isim varyantları: Telaffuz farklılıkları “eski ad” diye paketleniyor.

— Nostalji etkisi: Çocukken duyduğumuz bir büyükten işittiğimiz bir kelime, bütün coğrafyaya mal ediliyor.

— Otansız otorite: “Büyükler böyle derdi” cümlesi, kanıt yerine geçiyor. Oysa sokak, aynı mahallede bile hafta hafta değişen mikro normlar üretir.

Bir forum projesi: Topluluk kaynaklı isim haritası çıkaralım

Sürekli “eski adı X’ti” polemiğinde patinaj yapacağımıza, somut bir iş öneriyorum: Bu başlık altında bir alan çalışması yapalım. Her kullanıcı aşağıdaki şablonu doldursun:

1. Yıl aralığı: (Örn. 1995–2002)

2. Şehir/ilçe/mahalle: (Olabildiğince spesifik)

3. Oyuna verdiğiniz ad: (Saklambaç/saklambac/saklanbaç vb.)

4. Sobe ifadesi: (Sobe/soba/soğbe/saba… yazıldığı gibi)

5. Ebe sayma ritmi ve kuralları: (Gözetleme serbest miydi? “Gören sobeler” kuralı var mıydı?)

6. Cinsiyet dinamikleri: (Strateji, işbirliği, adalet algısı açısından gözlemler)

7. Anekdot: (Kısa, tarih ve yer içeren bir örnek)

Bu verilerle forum içinde küçük bir “isim ısı haritası” bile çıkarabiliriz. Tek bir “eski ad” yerine, yaşayan bir çoğulluk göstermek çok daha dürüst olmaz mı?

Eleştirel sonuç: Eski ad arayışı, modern bir teselli

İtiraf edelim: “Eski adı şuydu” demek içimizi rahatlatır. Dağınık hafızaya düzen vermek güzeldir. Ama sokak oyunları laboratuvar ürünleri değil; evrim geçiren, pazarlıkla ilerleyen, mekân ve zamanla değişen sosyal koreografiler. Bu yüzden tekil bir “eski ad”ın peşine düşmek yerine, ortak hafızayı çoğul verilerle yeniden kurmak daha anlamlı. Hadi, ezbere değil veriye konuşalım.

Forumun ateşini yükseltecek sorular

— “Sobe”yi oyunun adı sanmanız, çocukken grubunuzda güç dengesinin kimde olduğuna mı işaret ediyor? Güçlü olan, kelimeleri de mi isimleştiriyordu?

— “Körebe” ile “saklambaç”ı karıştırdığınız oldu mu? Eğer olduysa, bu hafıza kayması hangi yaşta ve hangi bağlamda ortaya çıktı?

— Kendi mahallenizde erkeklerin strateji vurgusu ile kadınların ilişki vurgusu gerçekten gözlemleniyor muydu; yoksa bu, sonradan okuduğunuz pop-psikoloji başlıklarının etkisi mi? Somut örnek verin.

— Ebe belirleme ritüeliniz (tekerleme, hızlı parmak sayma, “çin çin” vb.) oyunun adını nasıl etkiledi?

— Bir mahalleden diğerine taşındığınızda isim ve kurallarda yaşadığınız kültür şokunu hatırlıyor musunuz? Eski ismi “doğru”, yenisini “yanlış” ilan etmek, biraz da “bizim oranın” üstünlüğünü ilan etmek değil miydi?

— Bugün çocuklar ekran başında diye hayıflanırken, kendi çocukluğumuzdaki dışlayıcı kuralları romantikleştiriyor olabilir miyiz? “Eski ad” ezberi, bu romantizmin yan ürünü olamaz mı?

Çağrı

Tek bir “eski ad”ı kutsamak yerine, çoğul bir sözlük oluşturalım. Kendi verinizi, tarihinizi, yerinizi yazın; “benim mahallemde böyleydi” deyin ama “her yerde böyledir” demeyin. Strateji ile empatinin dengelendiği, verinin nostaljiyi terbiye ettiği bir tartışma kuralım. Söz sizde: Sizin sokağınız “saklambaç”a hangi adı veriyordu ve bu isim oyunun mantığını nasıl şekillendiriyordu?